Atelier Rorona ~The Alchemist of Arland~ DX İncelemeler

Bir JRPG oyunu senaryosu hayal edin. Tamam mı? Heh, şimdi o senaryodan seçilmiş kişi olan ana karakteri, her biri farklı güçlere sahip parti üyelerini, çıkılan uzun ve macera dolu yolculuğu, epik düşmanlarla yapılan savaşları ve nihai olarak dünyayı kurtarmayı tamamen çıkartıp çöpe atın. Bunların yerine kendi yağında kavrulan ufak bir atölye, üç beş kuruş için yapılan ayak işleri, önemsiz karakterlerin yaşadığı sıradan günlük olaylar ve sevimli şeyler yapan sevimli kızlar ekleyin. Atelier Rorona‘ya hoş geldiniz. 1997 yılından itibaren Gust tarafından hemen hemen her yıl düzenli olarak oyunları piyasaya sürülen Atelier, aslında gayet popüler bir seri olsa da, özellikle batılı oyuncular tarafından genellikle sadece ismi (ve Ryza’nın rule34 çizimleri) ile bilinen ama içerdiği oyun sayısı göz korkuttuğu için girişilememiş bir JRPG serisi. Atelier Rorona: The Alchemist of Arland ise bu serinin 2009 yılında PlayStation 3 platformuna çıkmış olan on birinci oyunu. Daha önce çıkan on oyun 2D ve 2,5D görselliğe sahipken, Atelier Rorona ile seri kalıcı olarak üçüncü boyuta geçti, bu yüzden Rorona için serinin ikinci baharını başlatan oyun da diyebiliriz. Tıpkı Final Fantasy serisi gibi, Atelier oyunlarının da kendi içlerindeki alt seriler dışında birbirleriyle bağlantıları bulunmuyor. Yani örneğin Atelier Sophie 2‘yi hikâyesini anlayarak oynamak istiyorsanız, ta 1997 yılında çıkmış olan ilk oyun Atelier Marie‘den itibaren tüm seriyi bitirmenize gerek olmamakla birlikte, Atelier Sophie‘nin ilk oyununu bitirmeniz gerekiyor. Benzer bir şekilde Atelier Rorona da kendisinden sonra çıkan devam oyunları Atelier Totori ve Atelier Meruru ile birlikte Atelier Arland Series olarak bilinen alt serinin ilk oyunu. Oyunumuz, birkaç yüz yıl önce antik harabeler üzerine kurulmuş küçük bir krallık olan Arland‘da geçiyor. Dış dünyadan izole durumda barışçıl bir krallık olan Arland’da, bir gün harabeler arasında Makine adı verilen eski kalıntılar keşfedilir. Arland halkı ilk başta bunların ne olduğunu ve bunlarla ne yapacaklarını bilemez. Ancak o sırada tesadüfen krallığı ziyaret etmekte olan bir gezgin, halka Makinelerin nasıl kullanılacağını öğretir. Sonraki birkaç yıl içinde, hayatı kolaylaştırarak tüm vatandaşların lüks ve rahat bir hayat yaşamalarını sağlayan Makineler sayesinde Arland çarpıcı bir şekilde zenginleşir. Kral da ülkesini bu duruma yükselten gezgine mükafat olarak bir dilek hakkı verir. Bu teklif üzerine gezgin, Arland’da kendisine ait bir simya atölyesi kurulmasını talep eder. Aradan uzun yıllar geçer, gezginin kraldan aldığı atölyenin sahibi artık Astrid Zexis isimli dahi bir simyacıdır. 14 yaşındaki ana karakterimiz Rorolina “Rorona” Frixell da simyacı Astrid’in çırağıdır. Rorona küçük bir çocukken anne ve babası ölümcül bir hastalığa yakalanmış, Astrid’in hazırladığı bir ilaç sayesinde hayata dönmüşlerdir. Bundan çok etkilenen Rorona, simyacıya olan borcunu onun çırağı olarak ödemeye karar verir ve Astrid’in atölyesinde çalışmaya başlar. Fakat Makineler sayesinde teknoloji hızla ilerlemekte olduğundan simya atölyesine rağbet azalmış, müşterilerin ayağı kesilmiştir. Atölyenin sahibi olan Astrid’in huysuz ve tembel bir kadın olması da bu duruma pek yardımcı olmamaktadır. Bir gün atölyeye Arland krallık şövalyelerinden Sterkenburg Cranach gelir ve Rorona’ya, şehrin ekonomisinde işlev görebileceğini kanıtlayamazsa atölyenin kapatılacağını bildirir. Önümüzdeki üç yıl boyunca, atölyenin verimliliğini değerlendirmek için krallık tarafından verilen 12 görevi yerine getirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde atölyenin yerini bir Makine fabrikası alacaktır. Bu durumla uğraşmak istemeyen Astrid, atölyeyi Rorona’ya devreder ve geri plana çekilir. Yeni atölyesini koruma yükü artık Rorona ve arkadaşlarının omuzlarındadır. Atelier Rorona’nın konusu tamamıyla bu şekilde özetlenebilir. Yazının başında da belirttiğim gibi, alışageldiğimiz JRPG’lerin aksine bu oyunda mücadele etmemiz gereken bir karanlık lord veya engellememiz gereken bir dünyanın sonu yok. Hikâyede beklenmedik plot twistler yok. Dallanıp budaklanan ve hiç beklemediğiniz yerlere giden bir olay örgüsü yok… …ve bu durum benim çok hoşuma gidiyor. Atelier oyunları -en azından büyük kısmı- öyle Dragon Quest veya Shin Megami Tensei gibi hikâyesini takip etmeniz gereken, büyük bir amaç uğruna serüvenler yaşadığımız oyunların aksine; daha çok Harvest Moon gibi günlük rutin işimizi yapıp ürünümüzü sattığımız, arada sırada da gündelik hayattan küçük eventlar yaşadığımız bir oyun. Ben şahsen kafa açan iki büyük JRPG arasında mola vermek için bir Atelier veya Rune Factory patlatırım. Hem kafa dinlediriyor, hem de eğlendiriyor. Velhasıl, Atelier Rorona kesinlikle herkese hitap eden bir oyun değil. Bunu “JRPG türü herkese hitap etmez” bağlamında söylemiyorum, zira bu oyun JRPG seven herkese dahi hitap etmez. Yazıda defalarca belirttiğim gibi, bu oyunda ulvi bir amaç yok. Dünyayı tehdit eden bir güç yok. Uğruna savaşılan yüce bir dava yok. Sevimli kızların sevimli şeyler yaptığı bir oyun. Fakat kendini aşırı ciddiye alan ağır senaryolu oyunlardan ötürü bir burnout yaşıyor ve bunlara kısa bir mola vermek istiyorsanız; Atelier Rorona tam sizin aradığınız oyun. Oynamayacağınızı biliyorum.